gündem üzerine
çoğu zaman, özellikle yoğun bir gündemde, paylaşım yapmamayı, varolan paylaşım trafiğini izlemeyi seçmek durumunda kalıyorum.
bunun birkaç sebebi var: olan beni kontrolsüzce etkiliyor, strese sokuyor, canımı sıkıyor mu? olanı daha büyük bir çerçeveden görebiliyor muyum? olan dışında olanlar gözümden kaçıyor mu? öfkeme, üzüntüme yenik düşüyor muyum? duygularımı yönetebiliyor muyum? olan ile ilgili sağlıklı bir şekilde düşünebiliyor muyum? ağzıma ne gelirse sıralamak mı istiyorum? olanı yeterince iyi biliyor muyum?
bilsem bile, bu yorum yapmamı gerekli kılar mı? başkalarının benim yorumuma ihtiyacı var mı? ben yorum yapabilecek bir otorite miyim? yangına körükle gidecek bir deli miyim? sadece ses çıkartmış olmak için ses çıkartmak bir fayda sağlayacak mı? bu, kakofoni yaratıp çıkması gereken seslerin daha az duyulmasına neden olur mu? bu sefer ses çıkarırsam, diğer ses çıkarmadıklarım ne olacak? ben tutarlı davranıyor muyum? sorumluluk bilincim var mı? sert hatlı fikirlerin kölesi miyim?
sorular artabilir, ama genel hatlarıyla bu sebeplerden ötürü ciddi ikilemler yaşıyorum. “herkes kendine bu soruları sormalı” gibi bir diskur değil bu, adım atmadan önce “ben kendime bunları soruyorum” diskuru ve benim çıkarımlarım. başkaları başka şeyler düşünüyor olabilir.
ben y jenerasyonuyum. bu tanımı beğenmiyorum fakat bağlam yaratmak açısından faydalı görüyorum, tüm istisnaları dışarıda bırakıyorum.
biz çoğu açıdan rahat ve sakin bir çocukluk geçirebildik. problemse problem, hep vardı, kelimenin tam anlamıyla “region-beta paradox” jenerasyonuyduk: hafif rahatsızlık yaratan, “olur mu öyle şey ya?” dedirten, ama güzel şeylerin de bollukta olmasından halı altına süpürülen, unutulan (unutturulan) problemler. belki bu yüzden, bizim jenerasyonumuzda, konuştukça “dikkat çekme, arıza çıkarma” derlerdi. “abartma” derlerdi. “laf olsun diye konuşma” derlerdi. ve bu bizim normalimizdi. bu lafları tanımamak, dik kafalılık da vardı tabii, hem de çok vardı ama doğruya doğru, protesto kelimesi pek tanınmazdı. tanınsa da yetersiz veya yersizdi, anlaşılmazdı.
protesto hep vardı, ama duygulara yenik düşmek, iyi düşünmeden hareket etmek, haklıyken haksız konumuna düşmek daha çok vardı. galeyana gelmek vardı. haklıyken de etki yaratamamak vardı. mesajı ulaştıramamak vardı. bu daha büyük bir öfke, üzüntü ve çaresizlik yaratırdı. bilgiye ulaşmak zordu ve ikinci el bilgiye kanmak kolaydı. belki tüm bunlar bize, zorla da olsa, etraflıca düşünmeyi, duyguları yönetmeyi, sorumluluk almayı öğretti (umudum bu yönde), gibi kötü, eksik, yüzeysel bir özet geçebilirim. benim yorumum, kendi gözlem ve deneyimlerim.
yine içerik trafiğini izliyorum. üniversite öğrencilerinde yeni bir şey var, ne olduğunu bilmiyorum. hep var olan bir şey, değişmiş, kuvvetlenmiş. güven veriyor, umut veriyor. üniversite öğrencileri galeyana gelmiyor. “bu benim kırmızı çizgim” diyebiliyor, arkasında durabiliyor, sorumluluk alabiliyor. suçlu aramıyor, itham etmiyor, çözüm arıyor. çözüm için adım atmak istiyor, atıyor da. aklı başında, kişisel çıkar gütmüyor, macera aramıyor, ikinci el bilgi, fikir ve slogan kullanmıyor, kullanana itibar etmiyor. birbirini kolluyor. üniversite öğrencileri susmuyor, susturulamıyor. doğru cümleleri, doğru yerlerde söylemekte tam isabetli, bile bile lades olmuyor. zeki, aşırı zeki, keskin bir zeka ile siste, karanlıkta yolunu buluyor.
büyük bir sıkıntı, bıkkınlık, birikmiş bir stres görüyorum, fakat çok büyük bir umut da görüyorum, gurur duyuyorum. bu bizim jenerasyonumuza ve belki öncekilere de daha büyük bir umut oluyor, gibi görüyorum. üniversite öğrencilerinde çok ciddi bir vazife bilinci görüyorum. vazifesine uyanmış, şüphesiz, ikilemsiz, cesur aydınlar görüyorum.
uyanık, farkında bir gençlik görüyorum. gençlik eski cümleleri, eski stratejileri yemiyor, başkalarından etkilenmiyor. gençlik barışçıl, istikrarlı, dirayetli.
mücadele, direniş gibi kelimeleri daha az görüyorum. bu kelimelerin, karşıdan gelen etkiyi daha meşru kıldığını, daha büyük bir polarizasyon yarattığını fark eden bir gençlik görüyorum. var olan baskıyı meşru kılmak ve bu baskıya göğüs germek yerine, bu etkiyi geçersiz kılıp, kendi etkisini yaratan bir gençlik görüyorum. kapsayıcı bir gençlik görüyorum.
yeni, genç bir sentez ortaya çıkıyor. yeni bir sağduyu, yeni bir nezaket, yeni bir anlayış.
yeni bir farkındalık. konunun kişilerle, kurumlarla, ideolojilerle ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
ben çok umutluyum. bu, tarihi geçmiş, nostaljik bir umut değil. bu, tertemiz, ferah, yeni bir umut.
hep beraber.