hacıyatmaz
birkaç gündür gündemi çok sıkı takip ediyorum.
önceleri, gündemi takip etmemeyi politikaya angaje olmamakla veya dünyaya kayıtsız kalmakla değil, akıl sağlığımı korumakla açıklardım. yani bir kırılganlık farkındalığı, kırılganlıktan doğan kaygı, ve "en iyisi hiç bakmayayım" çıktısı.
yalan yok, benim için hala iyi bir argüman, çünkü kendimi biliyorum, özellikle eski halimi: söylemediğim şeyleri söylemişim, yapmadığım şeyleri yapmışım gibi kafama kakılması benim hayatımın bir parçasıydı. bunların bende yarattığı çaresizliği, sıkışıklığı tarif edemem.
"karşımdaki anlamıyor ve anlamayacak" gibi bir ön kabul ile, karşımdakini, olayı, durumu, karşımdakinin anlamasını istediklerimi, karşımdakine anlatmak istediklerimi (ve aslında kendimi) tamamen yok sayarak, işe yarayacak bir çözüm bulduğumu düşünmüştüm.
feci yanılmışım.
günlerdir uyuyamıyorum, uyanamıyorum, ağrı, kaygı, nasıl devam edeceğimi bilemiyorum, kendimi işe veremiyorum, hayal kuramıyorum, yazı yazamıyorum, resmen hayat durdu ve ben hayatın devam etmesini bekliyorum.
ama bir sebepten, değişim dalgasını hiç görmediğim kadar net görüyorum. bu dev dalgayı camdan bir kule değil de, bir hacıyatmaz (ne kadar berbat bir kelime) olarak izliyorum, izleyebiliyorum. birçok kişi için de durumun bu olduğunu görmek beni iyice rahatlatıyor ve heyecanlandırıyor.
kropotkin severim (koluma dövmesini yaptıracak kadar), bu minvalde "karşılıklı yardımlaşma"sını "şiddetle" tavsiye ederim. kısaca doğaya ve insana dair bambaşka bir bakışın manifestosu: evrimi “güçlü olanın hayatta kalması”yla tanımlayan baskın anlatıya karşı, kropotkin tüm canlılar aleminde — karıncalardan sibirya köylülerine kadar — hayatın esas motorunun yardımlaşma olduğunu gösterir. ona göre doğanın asıl kuralı rekabet değil, dayanışmadır. bu yüzden “fittest” olan (i.e. survival of the fittest), en acımasız değil, birlikte yaşamayı en iyi becerendir. eksik anlatılara bir itiraz, soğuk bilimsel akıl yürütmeye sıcak bir yoldaşlık önerisidir.
durum bu.