commas,,,, until something stirs,,,,

şükran günlüğü

zihnimde dönen her ne ise, önce google'a, sonra uygun hissettiren platformlara zihnimdekini veya zihnimdeki çağrışımları, anahtar kelimeleri aratıyorum. "şükran günlüğü" araması (araştırma değil, arama. research ve search ayrımı yani, burada etimolojik bir gizem mi var?) psikodelik bir deneyime dönüşmek üzere.

ilk olarak gözüme çarpan, şükür günlüğü ve şükran günlüğü dikotomisi: içerik olarak tamamen aynı linkler, sanırım hitap edilen kitle değişiyor, bir seo (search engine optimization) oyunu olabilir mi? şükran günlüğünü tercih ettim (???), en üstte bir hepsiburada reklamı, "şükran günlüğü günlük tezahür farkındalık defteri olumlu..." acayip ilgimi çekti ama daha garip bir şey var.

"thursday, november 28, 2024" yazıyor. hö??? "sabah çok erken uyandığım için evren beni zamanda yolculukla mı ödüllendiriyor?" gibi birkaç ezoterik çıkarımdan sonra bunun şükran günü olduğunu fark ediyorum.

dünyaya ve hepsiburada linkine dönüyorum: "mavi 210 x 136 mm 5 dakikalık şükran günlüğü günlük tezahür farkındalık defteri olumlu minnettar uyarılar daha fazla mutluluk günlüğü planlayıcısı" veya hayal dünyasında yaşamıyorsanız hardcover ve overpriced bir defter. defter kardeşim. dümdüz defter. üzerinde berbat bir fontla "the gratitude journal" yazıyor, zihnimden istemsiz bir drop the "the" fırlıyor (cf. "the social network"), sonra detaylara bakmaya başlıyorum. 2.374,60 yazıyor, artık neyin fiyatı ne kadar tartamıyorum, geçiyoruz. değerlendirme yok, alınmamış hiç heralde. satıcının adı dikkatimi çekiyor "luoxinguo". gereğinden fazla çağrışım yapıyorum, lux, oxymoron, oxycontin, linguistics, duolingo... 10.000+ ürün listeleniyormuş, önce kısa bir oha, bir sürü farklı kategori, korece takvim, rusça keyboard, world economic forum'un kırtasiyesi mi burası, devam ediyorum, hayat kolaylaştırıcı olduğunu iddia eden bir sürü plastik, şarj aletleri, kawaii peluş kalemlik, dinozor formunda ataç, neredeyim lan ben demeye kalmadan soğuk bir duş gibi gelen farkındalık: bir dropshipping erbabının alanındayım. tüm serbest çağrışımlarım için (kendimden) özür dileyip, başımı öne eğip, geri geri yürüyerek bu hepsiburada linkine veda ediyorum.

sonraki bir meditopia (pandemi döneminde ivme yakalamış bir meditasyon uygulaması) linki: şükran günlüğü tutmanın faydaları, denmiş. 2020'de boğaziçi psikoloji'den mezun olmuş bir arkadaşımızın blog postu. yazı ai generated gibi, gerçi 2021 diyor, olmayabilir. burada beni düşündüren ilk şey meditasyon kavramının psikologlar tarafından uzun bir müddet yerilmesi, sonra (her zamanki gibi) "bakın burada bir şeyler var" diyen, ana akım psikologların (tabii, nörobilim dikeyini göz ardı etmek olmaz) konuyla ilgili (çoğu kıçı kırık) çalışmalarının yayınlanması, tüm dünyadaki psikologların yeni bir şey icat olmuş gibi salya akıtarak konuya eğilmeleri, 10 sene önce "meditasyon saçmalık, tek yol terapi" diyen psikologların hepsinin "iki yüz saatlik bilinçli farkındalık eğitimi" almış, psikoloji ve klinik psikoloji diplomalarının yanına bu sertifikayı gururla asmış, sosyal medya hesaplarında "klinik psikolog, bilinçli farkındalık eğitmeni" yazmış olmaları.

binlerce yıllık meditasyon pratiklerini evirip çevirip psikolojinin konusu, nesnesi haline getiren bu (post-modern?) geçiş, özellikle dönüşüm demiyorum, beni memnun ettiği kadar tedirgin de ediyor. bir sürü psikolog arkadaşım var, bunu tahlil edecek yetkinliğim olduğunu düşünmesem de çok nadir aklı başında bir psikolog görüyorum (üzerinize alınabilirsiniz). elbette, asıl sorun akademi, akademinin "müşteri"sine olan vaadi (diploma, iş olanakları, huzurlu yaşam, bilgelik, reptilian overlordluk vb.) ve bu yemi yutmuş son jenerasyonun x jenerasyonu olması. x jenerasyonu sonrası tüm jenerasyonlar, içsel olarak bir şeylerin yanlış gittiğini biliyor, hayatlarında bu tanımlayamadıkları yanlışlıkların yansımalarını görüyor.

şöyle bir güruh da görüyorum: “kadim” pratikler diyince akıllarına sanskrit, şalvar, mandala, çıplak ayakla pislik içinde yaşamak gibi şeyler gelenler. benliği sorgulamak ile kimliksizleşmek, kimliksizleşmeyi onaylamak, ithal kimlikleri satın almak arasında çok ciddi bir fark var. insanlar başka kültürlere hayran olurken, kendi kültürlerini görmezden geliyorlarsa, işte, bir durup düşünmeleri gereken noktadadırlar, diye düşünüyorum. bir keşif, geri kalan her şeyin reddini gerektirmeli mi? “bu kültür bana uygun değil, ben buraya ait değilim, sanskrit bana daha iyi hissettiriyor” ile “berlin’e taşınmak istiyorum, orası özgür bir şehir” arasında hiçbir fark göremiyorum. bunu, her şeyden tetiklenerek terapiye başlayan, terapide ailesiyle yaşadıklarını hatırlayıp daha da tetiklenen ve sonuçta daima ailesinde suç bulan, ailenin yapmış olması gerekenlerden bir naratif oluşturup, bunun kurbanı olduğunu anlatarak, bu kimliğe bürünerek yaşayan “aydınlar”ın dünyaya bakışlarına da benzetiyorum. yine, evet, aile büyük batırmış olabilir, fakat bununla yaşamaya onay vermek bir tercih. bir psikolojik operasyon olarak globalizasyonun çıktıları.

neyse. iyi tarafı da, gerçekten kişiye farkındalık kazandıran pratiklerin ana akım olması, daha fazla kişinin daha derin farkındalıklar kazanmasını tetikliyor, mu? umarım tetikliyordur. temennim bu yönde. insanların bir şeylere “inanması” için “bilimsel veri” araması... oksimoron çağı.

şükran günlüğünden konu çok başka yerlere geliyor, gelmeli de, çünkü acayip argümanlar var burada. ekonomisi, pazarlaması, psikolojisi, bilimi... hepsi ayrı bir makale konusu, hepsini ayrı ayrı yazacağım. yine de kendimi şükran günlüğü konusuna geri çekiyorum.

meditopia blogundaki içerik, bilimsel veya teknik detayları es geçmiş, herkesin anlayabileceği ama pek de bir şey ifade etmeyen bir içeriğe dönüşmüş. “hayatta yolunda gitmeyen ne kadar çok şey var, değil mi?” ve “o mükemmel an gelmeyecek.” gibi cümleler var. buradan kendimi kurtarıp yine aramama dönüyorum. birkaç tane daha e-ticaret linki ve çiçekli böcekli defterden sonra, kardelen c. ergin’in sitesiyle karşılaşıyorum.

kendisini şöyle tanıtmış: “ben kardelen burada iyi hissetmene, kendine daha iyi davranmana ve kendinle ilgili sorularını cevaplamana yardımcı olmak için varım. benim amacım psikoloji bilimini anlaşılır ve uygulanabilir bir biçimde sunmak.” harika.

şükran günlüğü ile ilgili sonunda, kayda değer bir içeriği burada buluyorum. en aşağıda referanslar da var, olumlu. kısacık bir şükran günlüğünün ne olduğu açıklamasından sonra, şükran günlüğünün neden işe yaradığına dair bir paragraf gözüme çarpıyor:

“biz insanların “negativity bias” yani negatiflik önyargısı diye adlandırılan bir yatkınlığımız var. atalarımız zor şartlar içerisinde hayatta kalmak zorunda olduklarından çiçeklerin güzelliği, gökyüzünün mavisine bakacaklarına zehirli bir yılan var mı, başka kabileden biri saldırmak üzere mi, karşımdaki insan sinirli mi gibi bünyeye zarar verebilecek olaylara daha çok dikkat veriyorlardı (muhtemelen). bu sebeple de bize mirasları negatif olaylara cin kesilmek oldu. yalnız bu şu anda bizi daha kötü etkiliyor. belki yan komşu üzerimize bıçakla yürümeye kalkarsa daha hızlı fark ederiz ama bunun haricindeki beyindeki negatif yayınlar bizi sürekli strese sokup uzun vadede bizi yavaş yavaş eritiyor. kısaca eskiden faydalı olan bir sistem artık zararlı. evrimde bu olur zaten, evrim o anın şartlarında işe yarar, gelecek bilmez. şükran günlüğü sürekli negatifi arayan beynimizin ayarlarını değiştirmeye yarar. buna “cognitive bias modification” yani bilişsel yatkınlık değiştirme yöntemi deniyor. şimdi sizden şu mini egzersizi yapmanızı istiyorum: şu anda bulunduğunuz ortamı tarayın ve mavi olan 7 tane şey bulun. 7 mavi şeyi bulduktan sonra aşağıdaki soruya bakın.”

aşağıdaki soru: “kaç tane yeşil şey gördünüz? bu örnekte nasıl dikkatiniz mavideydiyse normalde de dikkatiniz negatifte yüksek ihtimalle. bu yüzden şükran günlüğü gözleri pozitife çevirir.”

tamamen yanlış olduğunu düşündüğüm çok şey yazılmış (zaten kısa bir paragraf) ama terminolojinin (negativitiy bias ve cognitive bias modification) ve pratiğin sağlanması fevkalade. bir konu üzerine blog yapıp, hiçbir şey söylememek yerine okuyucuya yeni sekmeler açtıracak içerik böyle oluyor.

google aramasına döndüm, öncekine benzer bir koç/terapist sitesi ve benzer bir içerik, ok. sonra, tijen inaltong’un instagram hesabı karşıma çıkıyor. linkin altında şöyle yazıyor: “1. dokunduğum birilerinin hayatını değiştirme/geliştirme/zenginleştirme ihtimali ve bu ihtimalin yarattığı kalp çarpıntısı için şükürler olsun.”

amin. bu ne kadar saf ve temiz bir dilektir? yüzüm gülüyor, içim ısınıyor, merakım depreşiyor. karşıma şöyle, nefis bir içerik çıkıyor: “şükran günlüğü (18/21)

21 gün yazmaya niyet etmiştim şükrettiğim şeyleri. her gün üç madde. son üç güne geldim. bakalım bugün neler var şükrettiklerim arasında:

  1. yeşili seviyorum. doğadaki yeşili yani. ve tabağımdaki ve saksılardaki ve parktaki ve ormandaki yeşili. her öğünümde yeşil bir şeyler olmalı, oluyor da. bu sabah marul, maydanoz, dereotu ve roka vardı. öğle yemeğinde ise sultani bezelye ve brokoli. (bugün salata yapmadığım nadir günlerden.) hayatımda hep olun doğanın yeşil güzelleri.

  2. neredeyse iki ay önce düştüm, sol dirseğimi çatlattım. ertesi gün gittiğim hastanede kolumu alçıya aldılar. hayatımda ilk kez yaşadığım bir tecrübeydi. tabii söküp atmak istedim o alçıyı, kısıtlanmışlık hissi ne kötü şeymiş anladım. tek elle işimi görmeye çalıştım ama bir çok şeyi yapamıyordum. altı gün dayanabildim, gittiğim ortopedistten de onay alınca çıkardım. insanın iki kolunu da kullanabilmesi ne büyük nimetmiş. şimdi her iki koluma, ellerime, parmaklarıma şükrediyor ve kolumu zorladığımı fark ettiğimde daha bir ilgi gösteriyorum. henüz tam iyileşmedi ama egzersizlerle epey toparladım, çok şükür.

  3. bugün leyla'cığımla konuşurken çamaşır katlaması gerekiyordu. sevmiyor tabii. “sevmediğin bir işi yaparken sevmediğini düşünüp mutsuz olmak yerine o zamanı hayal kurarak, güzel şeyler düşünerek, kafanda bir hikâye kurarak değerlendirebilirsin, hatta giysilerini katlarken sahip olduğun her bir parça için şükredebilirsin," dedim, "giysisi olmayan ya da kendine uymayan giysiler giymek zorunda kalan ne çok çocuk var." “doğrusun," dedi ve devam etti katlamaya.

harikulade. işte örnek almak istediğim bir şükran günlüğü. hikayeleşmiş, hayatın veçhelerini, şükredilecek ne kadar şey olduğunu hatırlatan, eksiklikleri görerek değil, tamlığı arayarak şükretmek.

tüm bu google aramasının, yüzeysel, teknik ve deneyimsel bilgi örneklerinin yanında, şükran günlüğü pratiği benim üzerimde çok net, parlak bir neşe yarattı, yaratıyor. deneyimlerimi ve belki şükrettiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. nasıl duyuluyor bilmiyorum, ama "bu zamana kadar bu pratiği neden yapmamışım?" dedirtti.