commas,,,, until something stirs,,,,

to-do yerine, to-think

hareket her şeydir, nihai hedef hiçbir şeydir. — eduard bernstein

to-do listlerimin çoğu artık to-think olarak değişmiş vaziyette. serbest çağrışım tabii.

bunu bir üşengeçlik olarak göreceklerin kokusunu buradan alıyorum. bunu bir üşengeçlik, tembellik, zararlı davranış, “öyle olmaz”cılık olarak alanlar oldu, hayatımın her döneminde.

onur ile ocak’ta ikinci senesini dolduracak olan aralıksız her çarşamba oturup en az üç fikir üzerine düşünmelerimizi feyzalarak bir şeyler karalamak istedim. üzerine yoğunlaştığımız bir iş yokken de varken de disiplinli olarak her çarşamba günü, büyük olasılıkla öğlen 12:00 civarında, en az 1 saat boyunca, yoğun bir şekilde odaklanmanın ne demek olduğunu, bu odaklanma halinin işin kendisini yapmaktan ne kadar daha fayadalı olduğunu, çağdaş toplumun yapmaktan odaklanmaya bile vakit bulamadığını ve bilimum anti-çağdaş fikri edindim.

voltaire, candide’de “il faut cultiver notre jardin” demişti ve bu cümleyi lisede duyduğumda bana çok iyi gelmişti: “ben kendi bahçesiyle uğraşacak, kendi bahçesini temiz tutacak, yeşertecek, yeri gelince bahçeye tohumlar ekecek, tohumların büyümesini, önce toprağın altına, sonra toprağın üzerine fakat hem toprağın altına, hem toprağın üzerine büyümesini izleyecek, bu seyir sırasında daha da derinleşecek, hayal kuracak, toprağın dinlenmesi gerektiğini hissedecek, toprağın tohum istediğini hissedecek, tohumun dönüşümünü hissedecek, genel olarak hissedecek bir bahçeciyim, bahçıvanım, toprak kişisiyim.”

yapma konusunda benden daha hevesli, istikrarlı, dedike kimi gördüysem yapıştığımı fark ediyorum. bunu uzun süre bir hata olarak görmüştüm, hatta bir keresinde “yapan” olarak bir ekipte bulunup, herkesi tembellikle suçlamıştım (wow), kısa bir süre içinse bunun dahice olduğuna ikna olmuş, “işte böyle olmalı ya” falan demiştim. neyse.

yapmanın daha değerli olduğunu fark eden ve yapma konusunda fena olmayan insanların düştükleri çok ilginç bir hata var: düşünme konusunda da iyi olduklarını düşünmeleri. hata demek biraz haksızlık olabilir, suboptimal kelimesi burada daha şık durabilir, yani daha verimli, daha optimum, daha kuvvetli bir sonuca yakınsayamamak.

biri sırf yapma konusunda becerikli diye, sırf yaptı ve fiziksel dünyada bir nedensellik başlattı diye, “çok iyi fikirmiş” veya “benim fikirlerim çok iyidir” çıktısının çok eksik olduğunu düşünüyorum. bu yapmak, hele ki “başarı” olarak mimlenecek herhangi bir çıktıyla birleşmişse, akran onayı, para, statü vs. işte bu hiç düşünmeyen ve sadece yapmanın erdemli olduğunu zanneden (nihilist) bir dünya insanının hapishanesidir.

kültür uzun bir süredir, burjuva devrimine kadar uzatılabilir, yapmayı durmaya, düşünmeye, hayal kurmaya, hesaplamaya (bile) tercih ediyor. “move fast, break things” gibi yakın geçmişe ait (milyar dolarlık ama) sivilceli üniversite öğrencisi jargonundan bahsetmiyorum. kültürün gürül gürül akan değil, yavaş yavaş sızan bir dinamizmi olduğunu, olması gerektiğini düşünüyorum. bu minvalde, hız bir yukarıdan aşağılık, yavaşlık ise aşağıdan yukarılık, hatta yataylık taşıyor, gibi bir sonuç çıkarılabilir. burada kendimi antitezlemem de gerekebilir: buradaki hız, burjuva bir hız, yani burjuva bir bağlamda konuştuğumu fark ediyorum.

bir yandan da, durup düşünmeye vakti, hakkı olan (olduğunu düşünen) kişinin (en azından) vakti ve (belki) hakkı olduğunu keşfetmesi, bunu özümsemesi, “düşünene kadar yapsam mı?” gibi etkilerden özgürleşmesi ve oturup yapması gereken şeyi, düşünmeyi gerçekleştirmesi gerekiyor.

bu düşünme eylemi, veya düşünme yapmağı (çünkü bu da bir yapmak, ben bu tanıma iknayım) da kuvvetli bir momentum yaratıyor. bu bir inkar da olabilir. “düşünen kişinin, düşünmesi gereken kişinin yapmağı nedir?” sorusu güzel, orada biraz durabilirim. oturup yazmak, mesaj atmak, insanlara ulaşmak, insanlara düşündüklerini anlatmak veya insanlara düşündüklerini göstermek, onların düşündüklerini görebilecek bir ortam hazırlamak, yürüyüş yapmak, gökyüzünü izlemek, okumak. bolca okumak, izlemek ve dinlemek. işte bunlar yapmak yapmağının geliştirdiği tembellik zanları. yazık.

naval ravikant diye bir eleman var, slumdog millionaire desek yanlış olmaz (bir ekşiciye cevap) yatırımcı, girişimci, online yaşayan sümüklülerin tanrısı niteliğinde bir herif. yat diyor yatıyorlar kalk diyor kalkıyorlar falan. ama ilginç de biri, bazı paylaşımları hakkaten insanın içine işliyor, şu da onlardan biriydi:

“elon musk hakkında okuduğum ve beni gerçekten etkileyen bir hikaye vardı. bu, elon’ın bill gates ile konuştuğu bir olaydı; bill gates, tesla’ya karşı büyük bir short pozisyonu almıştı. sanırım milyar dolarlık bir short’tu bu.

elon, “neden böyle bir şey yapıyorsun? neden tesla’ya karşı short açıyorsun?” diye sormuş. bill de, “finansal danışmanlarımla konuştum ve matematiğe baktım; bu hisselerin aşırı değerli olmadığını düşünüyorum. bu yüzden short pozisyonundan para kazanacağım,” demiş.

elon ise, “para kazanmayı neden umursuyorsun ki? senin elektrikli arabalar, iklim değişikliği ve dünyayı kurtarmakla ilgilendiğini sanıyordum. neden birkaç kuruş kazanmak için tesla’ya karşı bahis oynuyorsun?” demiş ve yüzüne bile bakmadan oradan ayrılmış.

sanırım elon, o olaydan sonra bir daha bill gates ile konuşmamış. işte o an, elon’un tam bir “purist” olduğunu fark ettim. söylediği her şeyi gerçekten kastediyor. para, onun için yapmak istediklerini başarması için bir araç. bu yüzden onu söylediği gibi kabul ediyorum; çünkü genelde bu kadar iddialı hedefler koyan birçok insanın, aslında bunları gerçekten kastetmediğini bilirsiniz.

elon’u ciddiye alıyorum. gerçekten mars’a gitmek istediğine inanıyorum. bu konuda şaka yaptığını düşünmüyorum. ve bunu belirli bir zaman diliminde başarmayı hedefliyor. bu onun için sadece ilham verici, uzak bir hedef değil; çok somut bir şekilde ne gerekiyorsa yapacak.

çünkü elon, tarihe “elektrikli araba adamı” ya da “amerika’yı kurtaran adam” olarak geçmek istemiyor. insanlığı yıldızlara ulaştıran adam olarak anılmak istiyor. hatta ona daha fazla değer vermek gerek; bence o, “insanlığı yıldızlara ulaştırdım” diye tarihe geçmeyi bile umursamıyor.

o sadece “yıldızlara ulaşmak istiyorum ve bunu bu yaşam süresinde başarmam gerekiyor” diyor. kafasındaki bilim kurgu dünyasını yaşayabilmesinin tek yolu yıldızlara ulaşmak. bu yüzden bu kadar ilham verici. bence her şeyi bu amaç yönlendiriyor.

bu yüzden hükümet, onun gözünde sadece önüne çıkan bir engel.”

ilginç işte. elon, “work ethic”i ile ünlü bir arkadaşımız. umarım arkadaşımız olur. fakat işin daha ilginci, elon’un “gece gündüz çalıştım, hayvan gibi çalıştım, kafayı yiyene kadar çalıştım ve başardım” gibi çiğ söylemleri olmaması. bu adamcağız kadar çalışan birisi böyle şeyler söylemeyi hak etmiyor da kim ediyor? öte yandan da, bu adamcağız kadar çalışan birinin, ne yaptığını başkalarına anlatacak kadar vakti neden olsun?

bu sebeple, “ben bir şeyi çok iyi yapıyorum, şimdi size nasıl yaptığımı anlatacağım” diyip bundan para kazanmak isteyen birinin, o şeyi çok iyi yaptığını asla düşünmüyorum. insanlık ileri gitsin gibi ulvi ve erdemli bir amaç taşıyacak birinin aslında 99 dolar olarak değer biçtiği fakat insanlığın hayrına 19 dolara indirdiği eğitim programına itibar edeceğini de düşünmüyorum.

şöyle bir framework ilginç olabilir:

1- hayal kurma, derin düşünme: zemin, felsefe

2- pratik düşünme, fazlandırma: actionable plan

3- prototip, ilk input ve outputlar

4- pivot olasılığı ve 1’e dön

5- odaklanma, büyütme hazırlığı: aksiyon öncesi strateji

6- büyütme, kilitli stratejiyi implement etme

7- spin off olasılığı ve 5’e dön

8- sustaining (growth) or completion

burada düşünme yetisi daha kuvvetli olanlar ile yapma yetisi daha kuvvetli olanlar nasıl bir dağılımda olmalı? düşünen ve yapan dışında bir de bağlayan (thinker, doer, connector) gibi bir üçleme düşünmüştüm, bundan hiç bahsetmediysem de bu da bahsetmeye değer bir konu.

tüm içeriği, bu sefer, toparlamak ve kolay okunur kılmaktan ziyade, nasıl düşündüğümü gösterebilmek için bir nebze rizomatik oluşturmuş olmam bana çıplak hissettirdi, kafamın içi işte.

benim to-think listlerim, bir bakıma, editlenmeyi bekleyen blog yazılarından oluşuyor. hepsi içinde bir dünya barındırsa da, tüm dünyalarla bağlantı kuruyor.